torossiirleri
  KIZOĞLAN İNİ EFSANESİ
 
                            
 KIZOĞLAN İNİ EFSANESİ
               Bir varmış bir yokmuş!

 Gargara’da   bundan 150 yıl önce bir kız yaşarmış, güzel mi güzelmiş, mahallesinde devamlı parmakla gösterilirmiş, babası seferberlikte ölmüş, yerini yurdunu bilen bile yokmuş. Hatıra olarak duvarda bir mavizeri, yanında da avcı çantası asılı duruyormuş.
Anası epey yaşlıymış, kızı istemeye gelenlere kendi bilir diyecek kadar anlayışlıymış. Bir gün kızı zengin bir aile istemeye gelmiş, anası gene; kendi bilir, ona sormalı demiş. Kızına sormuş; kızım! Seni falancalar istemeye gelecek ne dersin demiş oda,  anacığım aman onlara umut verme ben ona avrat olmam demiş.
Meğerse kızın bir sevdiği varmış. Fakat oğlan bir türlü açılamıyormuş, karşılıklı sevgileri yıllarca gizli kalmış.
Sonunda zengin adam anasını kandırmış ve kız istemediği halde oğluna düğün hazırlığına başlamış. Kız anasına tekrar; anacığım ben ona varmam sonunda üzücü şeyler olursa karışmam, diye tembihlemiş. Düğün günü yaklaşınca bakmış ki sevdiğinden bir hareket yok oğlana varıp hadi kaçalım demiş.
Kızcağız durmadan evde kurulu tezgâhında urba ve çapıt çul dokurmuş. Tek düşüncesi kaçarlarsa bu tezgahı ne yapacağıymış; meseleyi sevdiğine açmış, oğlan çok ilginç ve onu memnun edecek bir fikir ileri atmış; nazlı yarim tezgahı da götürelim demiş.
Sabah alacakaranlıkta bir katıra tezgâhı yükleyerek Kuşakpınar’a doğru yola çıkmışlar, kız duvardaki babasının tek yadigârı olan mavizeri ve çantayı almayı unutmamış.
İki sevgili inin yakayı yukarı çıkınca rahatlarlar, kafalarına eski yerleşim alanlarından Kuşakpınar’ı koyarlar, zira orada her türlü in ve sığınak mevcuttur. Kebeni yukarı çıkınca bir yer aramaya başlarlar, ellerinde ancak bir hafta yetecek erzakları bulunan yavuklular, sel kayasına varınca kendilerine bir istirahat verirler, oradan Gargaraya kadar olan her yer rahat izlenmektedir çünkü Şöööyle aşağılara bir göz gezdirdikten sonra kimsenin takip etmediğini anlarlar ve  huzura kavuşurlar.
Akşam olmuş gün karşı kaşlardan bıyıklarını çekmek üzeredir, âşıklar şu anda içinde heykellerinin bulunduğu ine girerler; bu in Kızoğlan inidir, Kebenin üstünden, damlantininin yukarısında sel kayasının kuzey batısında
koca sarp kayaların yüzeyinde bulunmaktadır. Buraya ancak çok zor şartlarda korkusuz insanlar varabilir, bu ine ulaştıran yol bir, iki m lik dar bir yoldur ve yer yer sabunluk dediğimiz sabunlu kaygan zeminlerden geçmek gerekir.
Aşıklar, içeri girmeden önce katırdaki yükü yani tezgahı indirmişler ve mağaranın on m berisine yerleştirmişlerdir. Bu gün mağaraya giderken sağda Tezgâh denilen yer. Mavizer ve çantalarını erzaklarıyla beraber içeri taşırlar. O gece orada sabahlarlar, güneşin mağaranın ağzına vurması için öğlen olması lazım, zira sırtı kuzeye yaslı kayadır, önü ise tam kasabaya nazır bir balkondur sanki.
Öğleye doğru güneşin ilk ışıklarıyla kalkarlar, dışarı çıkarlar, ama onları çok kötü bir durum beklemektedir; düğün sahipleri yanlarına zabdiyeleri de alarak gelmektedirler, hemen alt tarafta kebenden sesleri duyulmaktadır.
Hemen bir karar vermeleri lazımdır, silahla karşı koysalar olmaz, hem mermileri az hem de karşı taraf daha güçlü, mağaranın içlerine doğru gidebildikleri kadar giderler, silahı bir tarafa, erzak çantalarını bir tarafa dayarlar, karanlıkta ortaya oturup düşünürler, adamlar kapıdadır; mutlaka içerdeler, sözü duyulur, iki sevgili son bir karar verirler; Allaha yalvaralım onlara teslim olup ayrı düşmektense Allah bizi taş etsin, kıyamete kadar burada kalalım, derler.
Bu mağaranın içinde şu anda taş olmuş heykelleri durmaktadır, silahları da bir sarkıt gibi ters takılıdır inin duvarında. Tezgâhları ise dış tarafta kullanıma hazır taş halinde onları bekliyor.
 
  Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol