torossiirleri
  İLK ON
 
                                                                 

                    
   KANAYAKLI



Bir kanayaklıydı kendi halinde
seksenlik ömrünü bitirdi gitti
Yalan yoktu kılinde ve kalinde
Ahlakı vefaydı, hatırdı, gitti

Beş yetim bebeyle kaldı atmışta
Hem ana hem baba içte ve dışta
Üşütmez onları hiç karakışta
ömrünü onlara yetirdi gitti

Yattığı olmadı, hiç, şafak vakti
Her zamanda uyanıktı ve saktı
Sanki gülmek kendisine yasaktı
Amel defterini götürdü gitti

Yazın yayla, kışın sahil, yaşardı
Ekmek için dağda taşta koşardı
Dört evladı okutmayı başardı
Beşinciyi geri yatırdı gitti

Tezgahında her tür kumaş dokurdu
okulunu tabiatta okurdu
Kazanı, ağdası, tası bakırdı
Dizgeyi şıraya batırdı gitti

Beş bile bebesi bakar gözüne
onların yerine vurur dizine
Son nefesinde de mağdur kızına
Bakarak şahadet getirdi gitti.





ORMAN ANNE

Anne ey orman anne
kıydılar mı kıydılar mı ne yaptılar gene
sana
hangi amir hangi emir kıydırdı seni
hangi satır hangi demir hangi eller vurdu da
soydu seni
Anne ey orman anne
ne yaptılar hani örtün
hani
yaktılar mı yıktılar mı hani yeşilin böcü börtün
Hangi amir hangi üst ve hangi cellat kıydı da
ahırına koydu seni
Anne ey orman anne
nerdesin yoksa ahırda mısın
nerde tependeki kuşlar
bağrındaydılar yüzlerce sene
kurtarmadılar mı seni
yoksa onlara kahırda mısın
yuvasını koruyan onlar
yurtlarını savunmadılar mı
ağlaştılar mı bari
bari dövünmediler mi
ey çalılar ey pelitler meşeler
ey pınarlar
haberiniz yok mu nerde onlar
niye yerinizde yoksunuz
yoksa bir mucize için mi bunlar
ey çobanlar
ey taşlar köşeler
ey pınarlar
haberiniz yok mu nerde onlar
kimin çağıltısını dinleyeceksiniz?
kime edeceksiniz gölge
neyi sulayacaksınız gayrı
kimi saklayacaksınız gerinizde
ey garip bölge
ey anne yarıştılar mı keserken
kapıştılar mı coşkuyla
nereye gizlenecek nişanlılar gayrı
dağlarda gezerken
sulara neler set olacak
neler bel verip kırılacak selin aşkıyla
anne ey canım anne
sen ne diyorsun söyle
nerde güdeceğim sığırları
hangi pinara girecekler
tuttuğunda böğelek
eğlediler mi demek yaşları
birde gülerek
ah nasıl uyarırız bu sığırları
anne ey orman anne
azığımı nerde açacağım
hangisinin gölgesinde
ve suyumu
hangi kaklıktan içeceğim
sinnenmeç oynarken
nereye saklanacağım
palazları hep tutacaklar mı
hangi çalıda yitecekler
ah yerleri düzlendi
kaç yılda bitecekler
ey anne karabaşlar ötecek mi
cik cik
uçacaklar mı çalıdan çalıya vücutlarıyla;
ufacık tefecik
ey orman anne izinle mi gireceğiz çocukluğumun yurduna
yan yanmı bakacağız dağımızın
kuşuna kurduna
çocuklar ağlaşmadı mı, ağlaşmadı mı böcekler
karıncalar karşı durmadı mı
ya siz ey kartallar yırtıcılar
sessiz miydiniz hep
hiçbiriniz aldırmadı mı
ey kaya dibi
kuytuluk musun
ey sular
tuluk tuluk musun
nerde gayrı kuytu gitti ağaçlar
yağmuru ne çekecek nasıl yağacaklar
kızıl in kararır birde
sümbüller sararır birde
bulular gölge etmez
yağmurlar nazlanır
menekşe bitmez kepirde
ey orman anne katrancık katransız
ardıçlı belen ardıçsız
kürklü boğaz kürksüz olur mu
ya birde sizleri kesen
suçsuz olur mu
benim dağım böyle
öksüz olur mu
yapraklı çukur yapraksız
köylüm gölcükte topraksız olur mu?


  KÖSAMEDİ

Bir gölcüğü vardı, birde üssüzü
Gününü alırdı kösamedinin
Patavatsız değil, ciddiydi yüzü
Tenini alırdı kösamedinin

Üç beş oğlağıyla birkaç keçisi,
Katırında yüklü bir çift fıçısı,
Üssüz ile kuşak pınar açısı,
sinini alırdı kösamedinin

Her sabah içtiği kekikli çorba
Katırın boynunda hep durur torba
Matara yerinde olurdu kırba
Yanını alırdı kösamedinin.

Erkenden meleyen buzağı sesi
Yan odadan gelen malın nefesi
Pencerede duran keklik kafesi
Kinini alırdı kösamedinin

Eylül geldiğinde göçerdi köye
Gayrı böcü börtü olurdu üye
Artık sekiz ayda gelmezler diye
İnini alırdı kösamedinin.



  SORGUN YAYLASI

Sorkun yaylasında bir güzel vardı
Göçünü katıra sarıp gidiyor
Gördüğü düşleri hayır’a yordu
Bırakmış yaylayı varıp gidiyor

İnekleri öküzleri topladı
Boncuk çayırından beri atladı
Azığını serdi, yedi, katladı
Yufkayı suladı dürüp gidiyor

Çıralıbunarda verdi molayı
Çillengiçte bir su içmek kolayı
Taşarman önünde andı sılayı
Mal ve melalini sürüp gidiyor

Kolankaya yol üstünde karşılar
Yağlıbunar öğlen namazın kılar
Karaeğrik durmuş terini siler
Karamık dalını kırıp gidiyor

Keçiler meleşir, inek böğürür
Gökgüdükler, durun diye bağırır
Deveci yoluda onu çağırır
Şaplayı topuğa vurup gidiyor

Ayrancı, atlangıç, karlığarası,
Özledi köyünü bekler anası
kömür gibi gözlerinin karası
Gelin uçtuğundan inip gidiyor



 ALTINTAŞ/1


Yaylaların efendisi Altıntaş
Bekle geleceğim ölmedim daha
Kırk senedir gurbet elde vatandaş
Lom lom çayırına dalmadım daha

Hacabdıl çayırı biçilme bekler
Gür oluğun suyu içilme bekler
Bodukların altı geçilme bekler
Bir hafta üst üste kalmadım daha

Boncuk çayırında şelaleyim ben
Yörük mezarında viraneyim ben
Köse deresinde bir laleyim ben
Henüz yeni açtım solmadım daha

Gölükçüler gelir harman sürmeye
Ham keş yeter bazlamaya dürmeye
Yürek ister Düdenlere girmeye
Ağarmış nohudu yolmadım daha

Topak taşa tarhanayı serelim
Gün enince çardaklara girelim
Mallarla araya bir çul gerelim
Bundan hevesimi almadım daha





 GÜZÜ KÖYÜMÜN



Biladan yaprağı kopar yerinden
Belli ki gelmiştir güzü köyümün
Yaylacılar bir ah çeker derinden
Anla ki bitmiştir yazı köyümün

Karıncalar girer altına yerin
Havalar yağmurlu nemli ve serin
Cırcır böcekleri nerde seslerin?
Tamamen susmuştur sazı köyümün

Alçaklara yağmur yükseklere kar
Allahın izniyle yere yağarlar
Yuvaklarla damlarını yuvarlar
Çıkmış yukarı da kızı köyümün

Son bahar da bir gün, açar felekten
Eser kalmaz muşmuladan kelekten
Bulguru aşlığı geçer elekten
Yalandan yeşerir düzü köyümün

Ambara yerleşir ceviz ve pekmez
Artık alanlarda keklikler sekmez
Köylüm marta kadar hiçbir şey ekmez
Rahattır kurudur tuzu köyümün

Hoş olur gönüller zengindir aşlar
Asildir insanım dik durur başlar
Varlık yokluk için bağrışmaz eşler
Aynıdır çoğu ve azı köyümün.  




  ALAKİSEM

Anayurdum, Alakise’m ben senin
Toprağını kayrağını özledim
Bana aynı gelir gülün dikenin
Gönderdeki bayrağını özledim.

Mezarlıkta ulu ulu pinarlar.
Gürül gürül akar yanda pınarlar.
Oturup ağlasam beni kınarlar.
Az aşağda Dabbağını özledim.

Kütür kütür eden omar üzümü.
Yamacımı seven yoksa düzümü.
Elleler de yurum öğlen yüzümü.
Sadı da ki yerbağını özledim.

Al al olmuş mandal mandal kirazlar.
tavuklara kur yapan çil horozlar.
Fadimeler, Zeynepler ve Irazlar.
Tuluktaki ham yağını özledim.

Rahmet ölenlere, safa sağlara.
Yollar gider kıvrım kıvrım bağlara.
Oduncular ağar gider dağlara.
Hem solunu hem sağını özledim.

Mayıs gelmeyince ekinler ütmez.
Çocuklar azıksız geçiyi gütmez.
Acı soğan, kuru yavan fark etmez.
Yediğimiz üç öğünü özledim.  



 MEMLEKETİ GÖR/2

Diller türkü de ezgi de
İlham zirve de sezgi de
Çocuklar bir çizgide
Seksinde gör memleketi

İş düştü kıza geline
Batırma mevsimi gene
Düğürcüğü ileğene
Döksün de gör memleketi

Sallar ağaç beşiğini
Atlar herkes eşiğini
Gelen sığır keşiğini
Gütsün de gör memleketi

Desen desen kelebekler
Açan çiçekleri bekler
Otlağa giden inekler
Yatsın da gör memleketi

Dere boyları söğüdü
Yaşayandan al öğüdü
Çalı çırpıda nohudu
ütsün de gör memleketi

Güvercinler hülyasında
Ürkeklik var mayasında
Sarı tavuk kayasın da
Ötsün de gör memleketi

Yemyeşil olur çoraklar
Saçları kaplar çörekler
Ayağına B uturaklar
Batsında gör memleketi

Üssüzün sarı alıcı
Her taraf arpa yolucu
Yılan yuvadan bülücü
Yutsun da gör memleketi.

Buğdaylar benzer altına
Kızların eli alkına
Develer yükün altına
Çöksün de gör memleketi.




  TEKEÇATI

Sultan alanından bir yol uzanır
Fığlanın başında dur da bir seyret
Yaratıcı ince ince özenir
Saati Temmuza kurda bir seyret

Çimenin üstüne çök te öyle gel
Kalan stresini dök te öyle gel
Resmini, filmini çekte öyle gel
Orada bir seyret burda bir seyret

Sağlı sollu sıralanmış çeşmeler
Çeşmeler başında oğlaklar meler
Kıl çadır da anam torunun beler
Azığını iste, yurda bir seyret

Konuşan çeşmede yenir batırma
Doğal ol yanın da müzik getirme
Gün doğduktan sonra evi yatırma
O vakitler çık ta kırda bir seyret

Aykadın deresi, kamışlı yolu
Arıcılar tutmuş sağı ve solu
Her taraf körpecik çamlarla dolu
Nefeslen de kuşa kurda bir seyret

Bend başından türbe yolu tırmanır
Gören o vadiyi Ihlara sanır
Ermenekli olan orayı tanır
Kale dedikleri surda bir seyret

07/07/2006




GÜNEYYURDUM

Güzel yurdum, Güneyyurdum ben seni
Görmeden ölürsem ona yanarım.
Üssüz kırlarında kuru Yavşanı
Yolmadan ölürsem ona yanarım.
 
Akar gider kıvrım kıvrım yolların,
Meyve yüklü yere sarkan dalların
Arı gibi balla dolmuş güllerin.
Sormadan ölürsem ona yanarım.
 
Asmalar da sıra sıra Üzümü
Baharı mı güzel yoksa güzü mü?
Orda bulunup ta bir bağ bozumu
Dermeden ölürsem ona yanarım.
 
 Kekik kokan yamaçlara yaslanıp
Sicim gibi bir yağmurda ıslanıp,
Deli gönlüm gayrı biraz uslanıp,
Ermeden ölürsem ona yanarım.
 
Sarı Çiğdemlerin açar Bahar da,
Sürmeli Çiğdemler görünür kar da
Kanlı burun gibi yüce bir Yar da
Durmadan ölürsem ona yanarım.

 08/08/2006
 
  Bugün 8 ziyaretçi (11 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol